10 Aralık 2014 Çarşamba

İntihar Etmek ya da Etmemek... İşte Bütün Mesele Bu!



Uzunca bir süredir yaşama sevincim olmadan devam ediyorum hayata. Hep yeni heyecanlar, yeni amaçlar, yeni hedefler koyuyorum önüme yaşamaya olan motivasyonumu yeniden kazanabilmek için. Eskiden ben mutlu ve hayata karşı meraklı, heyecanlı, tutkulu biriydim. Hayallerim vardı benim... hem de tutkuyla inandığım hayaller!

Aslına bakacak olursanız kağıt üzerinde harika bir hayatım var. Sağlığım yerinde, pek çok kişinin sahip olabilmek için bir yerlerini yırttıkları bir işim var, yine pek çok kişinin çalışabilmek için yırtındığı bir iş yerim var, istediğim şeyi alabiliyorum, istediğim yere gidebiliyorum (tabi ki makul ölçülerde), saray olmasa da başımı sokacak bir evim var, zengin olmasam da lüks isteklerim dışındaki isteklerimi karşılayacak param var.

Tüm bu saydıklarım pek çok kişiyi son derece mutlu eder bu ülkede. Zaten sorun da bu! Ben kendi hayatımı değil, başkalarının istediği hayatı yaşıyorum. Daha doğrusu ailemin yaşamamı istediği hayatı!

Yoksunluk çekiyor olmamak şükredilmesi gereken bir şey ki ben de her daim Allah'a bana verdiklerinden dolayı şükreder, diğer ihtiyacı olan insanlara da vermesi için dua ederim. Okuyunca pek çoğunuz beni şımarıklıkla suçlayacaksınız, "rahat batıyor" diyeceksiniz muhtemelen ama artık yaşayacak enerjimin kalmadığını hissediyorum. Her gün sanki yatağa bağlanmışım gibi uyanıyorum. Zorlukla yataktan çıkıyor, zorlukla kendimi duşun altına atıyorum. Su akıyor, aklımdaki düşünceler akıyor... Gözlerim yaşarıyor, ağlıyorum biraz ve sonra mecburiyetten koşa koşa işe gidiyorum gözlerimdeki yaşları koluma silerek.

Ayaklarım iki ileri bir geri gidiyor. İstemiyorum çalışmak... en azından şimdiki işimde çalışmak. İstifamı vereceğim, yeterrrr... diyorum ama iş yerinin kapısından girdikten sonra herkese mutlu, başarılı, neşeli bir insan portresi çiziyor, akşama değin canla başla çalışıyor, sonra da boynumu büke büke evime dönüyorum.

Aynı döngü yaklaşık olarak 10 senedir devam ediyor. Aslında kendime söz vermiştim 30'uma dek hayatımı düzene koyacağıma dair. Olmazsa da acı çekmek yerine veda edecektim yaşama. Madem hayatım yaşamaya değer, o halde isteyen alsın evimi, işimi, hayatımı...

İşimi değiştirmek için aslında bir takım girişimlerde bulundum ama her defasında ailemin şiddetli karşı çıkmaları sonucu ya vazgeçtim, ya da kendi kendimi sabote ettim ailemin gazabından korktuğumdan. İş değişmiyorsa hayata tutunmak için bir şeyler bulmak gerek dedim ve beni nelerin mutlu ettiğini bulmaya çalıştım.

Orta gelirli bir ailede büyümeme rağmen kıyafet ile ilgili yaralarım vardı. Ve kıyafetler beni mutlu ediyordu. Bu yüzden kendimi kıyafetlere verdim. Tüm gelirimi kıyafetlere yatırıyor, eve ne kadar çok poşetle gelirsem o kadar çok mutlu oluyordum. Ciddi ciddi mutlu ediyordu bu anlattığım şey beni. Kimseye de bir zararı yoktu ama bir süre sonra etkisi kaybolmaya başladı. Mutlu etmiyordu artık alışveriş beni!

Yeniden arayışa girdim ve güzel bir tabak yemeğin bana her şeyi unutturduğunu fark ettim. Kendimi yemek yemeye adadım. En güzel restoranlara gidiliyor, en pahalı menüler yeniyordu. Özellikle sütlü tatlılar resmen bende uyuşturucu etkisi yapıyordu. Günde 3-4 tabak tavuk göğsü yemeden yatmıyordum. Ama bu da bir süre sonra zevk vermemeye başladı ve yeniden eski günlere döndüm. Allah'tan genetik olarak şanslıyım da bunca yemeye rağmen kilo almadım bu süreçte.

Bu kötü günlerde bir kaç tane pahalı teknolojik alet aldım ve çocuk gibi mutlu oldum. Sonraki dönem hayatım pahalı teknolojik aletlere para harcayarak geçti. Telefonlar, saatler, televizyonlar, oyun konsolları vs vs vs... Eve gelen her kutuyu heyecanla açıyor, saatlerce kullanma kılavuzlarını okuyor, kurcalıyor, zaman öldürüyordum. Anlık mutluluk yaşasam da genel olarak mutsuzdum, yine ağlaya ağlaya işe gidiyordum.

Sonra (biraz da arkadaşımın ısrarıyla) yurt dışına çıktım. Gittiğim bir haftalık bayram tatili bana doping gibi geldi. Tatil dönüşü sanki yeni bir insan olmuştum. Bu motivasyon ile kendimi seyahate adadım. Ne zaman ucuz bir bilet bulsam yurt dışına çıkmaya başladım. Yurt içinde de tatillerde özellikle güneye gidip dağıttım. Tatillerde esnasında İstanbul'daki yaşamımı tamamen unutup anın, mekanın tadını çıkarttım. Diğer heyecan arayışlarımın makus kaderi gibi seyahat etmek de beni keyiflendirmemeye başladı. Mesela önümüzdeki aylarda 1 haftalığına Kuzey İtalya'ya gideceğim. Taaaa yaz aylarında planlanıp tüm biletler alındı ama hiç heyecanlanmıyorum. Hatta gitmesem mi acaba diye bile düşünmüyor değilim ki İtalya insanlarıyla, mimarisiyle, tarihiyle, doğasıyla, yemekleriyle ve erkekleriyle beni kendine tutkuyla bağlayan bir ülkedir.

Bazılarınız eminim ki yazdıklarımı okurken neden hayatına anlam katmak için aşk yaşamayı denemedi diye düşünmüştür. Onu da denedim merak etmeyiniz! Birini unutmak 5 seneme mal oldu, diğeri de beni sevgililer gününde sevişirken terk etti. Ölmez de sağ kalırsam bir ara uzun uzun anlatırım olan biteni.

Aslında bu blog'u açmamdaki sebep de biraz oyalanıp kafa dağıtmaktı. Dertleri tasaları, aşkları meşkleri yazacaktım ama sonradan kişisel şeyler yazmamanın daha uygun olduğuna karar verdim.

İşte böyle... Özellikle son bir kaç aydır her gün ölme fikriyle uyanıyorum. Kendimi ne kadar oyalarsam oyalayım bu fikir bende saplantı olmaya başladı. Korkuyorum! Korktuğum şey ölmek değil asla. Ölsem mutlu bile olurum ama inançlı bir insanım ben ve intihar etmek inançlarıma aykırı. Sonsuza dek cehennemde acı çekme fikri gerçekten çok ürkütücü. 50-60 sene dişimi sıkıp yaşarsam belki de öldükten sonra bir süre cehennemde cezamı çektikten sonra sonsuz mutluluk vaad edilen cennete gidebilirim diye düşünüyorum ama bunun için kendimde yeterli enerjiyi bulamıyorum.

Ha bu arada istifa edersem de mutlu olmayacağım, bunu da biliyorum. Çünkü uzun depresyon sürecim yolumu kaybetmeme sebep oldu. Sihirli bir değnek verseler ve istediğim işi yapabileceğimi söyleseler aval aval bakarım herhalde. Çünkü hiçbir şey yapmak istemiyorum artık! Tek istediğim uyumak, film izlemek, biraz okumak ve yeniden uyumak.

Bir kaç hafta önce kardeşimin şehir dışında bulunan ailemi ziyaret edeceğini öğredim ve bu haftasonu onları görmek için bilet aldım. Umarım ailemi görmek beni son dönemdeki saçma saplantımdan kurtarır.

Bu arada neden tüm bunları yazdım, hatta tam olarak ne yazdım hiçbir fikrim yok ama yine de paylaşacağım sizlerle. Belki de tek ihtiyacım olan paylaşmaktır!

2 Aralık 2014 Salı

Hayaller Listesi

Ölüm hiç aklımıza gelmiyor ama gün gelecek ve yumacağız gözlerimizi bir daha açılmamak üzere. Çocukluğumdan beri hep hayaller kurar dururum. "Olmayacak duaya amin deme" der pek çokları ama ben aklıma gelen her şeye amin derim. Hem neden gerçekleşmesin ki hayallerim? Kim karar veriyor hangi konular hakkında hayal kurup hangilerini aklımıza getirmenin bile yasak olduğuna? Olması imkansıza yakın hayallerim gerçekleşti ama herkesin başına gelebilecek basit bazı hayallerim gerçekleşmedi. Geçenlerde bir hayaller listesi hazırlamanın iyi olacağını düşündüm. Gerçekleşmiş olanların üstü karalanır, listedeki hayallerin gerçekleşmesi için ümit edilir ve listeye yeni hayaller eklenir...

Bu günden itibaren hayallerimi bu listeye yazacağım. Liste bana umut versin diye eskiden hayal etmiş olduğum ve gerçekleşmiş şeyleri de listeye ekleyeceğim. Bakalım hayaller bir bir nasıl gerçekleşiyor!

Gözlük takmadan da çok iyi görebilmek
Bebek bir kaplanı ellerimle beslemek
Ailem beni olduğum gibi kabul etsin
Central Park'ta piknik yapmak
Yemen'e gitmek
Şu an çalıştığım işten istifa etmek
Japonya'da sushi yemek
Maldivler'de sevgilimle birlikte güneşin batışını seyretmek gitmek
Madonna ile dans etmek
Tüm çocuklar çikolata yiyebilsin
Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin
Chris Evans ile (en azından) arkadaş olmak
Dubai'ye gitmek
Milli Piyango'dan Yılbaşı büyük ikramiyesini kazanmak
Eve temizliklik ve yemek yapacak bir yardımcı almak
Gemi ile tüm Akdeniz'i gezmek
Sevgilimle Eifel Kulesi'nin altında öpüşmek
Barselona'da Gaudi'nin tüm mimari eserlerini ziyaret etmek
Rio Karnavalına katılmak
Işınlanmak
Castro ölmeden Küba'ya gitmek
Doktora yapmak
Adam gibi yüzebilmek
Huysuz Virjin ile tanışmak
Gönül Yazar ile Zeki Müren hakkında dedikodu yapmak
Alerjik bir bünyeye sahip olmamak
Sallanan ata binmek
Bülent Ersoy LGBTİ aktivisti olsun
Cabrio bir Mini Cooper sahibi olmak
Türkiye'nin AB üyesi olması
Kaslı bir vücuda sahip olmak
Entelektüel ama aynı zamanda feminen olmayan içime sinen bir sevgilim olsun
Yerçekimsiz ortamda bulunmak
Serra Yılmaz benim için yemek yapsın, sonra da sohbet ederken beraber yiyelim 
50 yaşına gelmeden 50 ülkeyi ziyaret etmek
Atlıkarıncaya binmek
Ferzan Öztepetek bana Roma'da kahve ısmarlasın ve yeni film projelerinden söz etsin
Sidney'deki opera binasında bir opera izlemek

18 yaşında olmak
20 yaşında olmak
Anıtkabir'i ziyaret etmek
Van Gogh Müzesi'ni ziyaret etmek
Roma'da dondurma yemek
Görüntülü Konuşma icat edilsin
Kapadokya'yı görmek
Bir kardeşim olsun
UFO görmek
Ev sahibi olmak
Wii almak
CouchSurfing yapmak
Kız Kulesi'ni görmek
Bakmaya doyamayacağım bir  sevgiliye sahip olmak
Mutluluktan sarhoş olmak
Almanya'yı görmek
Macbook Air sahibi olmak
İtalya'da risotto yemek
Tarkan konserine gitmek
Ajda Pekkan konserine gitmek
Amsterdam'da kanallar boyu bisiklete binmek
Erkek arkadaş grubuna sahip olmak
Ankara'da okumak
Furby sahibi olmak
Ünlü bir piyanist sadece benim için bir şeyler çalsın
İngilizce öğrenmek
Latin danslarını öğrenmek
Üniversiteyi bitirmek
Yüksek lisans yapmak
Yurt dışındaki bir etkinlikte İngilizce sunum yapmak
Yalnız yaşamak
Ünlü biriyle tanışmak
Benim için bir aşk şiirinin yazılması
Atatürk'ün doğduğu evi görmek
Uçağa binmek
Beyaz Porsche'li bir prensle tanışmak
Paten kaymak
Bir kediye sahip olmak